2025, 01 Eylül Pazartesi İskilip Hava Durumu IMG 18.89°C açık Sık Kullanılanlara Ekle İletişim Künye Reklam RSS
IMG-LOGO

GEÇMİŞİN MASALI

10 Ağustos 2025 - 133 Defa Okundu

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel ve yemyeşil bir kasabada mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Sokaktan gelen parolalı bir ıslığı duyar duymaz uçarak evden aşağı inerler, hep birlikte akşam hava kararıp da yerler mühürleninceye kadar oynarlarmış. Arada bir kavga etseler bile kin tutmaz, her gün hiç keşfedilmemiş yeni yeni dünyalar kurarlarmış. Böylece de, sevgi, saygı, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.

 

O zamanların çocukları evden okula servisle değil, sokak başında buluşarak birlikte gidip giderlermiş. Anneleri onların yolunu gözlemez, okuldan çıkınca lokum sandığından yaptıkları çantayı yolun kenarına koyup üstüne de siyah önlüğüyle beyaz yakasını yerleştirdikten sonra akşama kadar oynarlarmış. Dershane, hazırlık kursu, test kitabı, özel ders nedir bilmezlermiş ama okulda öğrenip bildikleri şimdiki yaşıtlarından kat be kat fazla imiş.

 

Evlerinde bilgisayarları, tetrisleri, tabletleri, cep telefonları ya da dijital saatleri yokmuş ama hepsinin de ceplerinde çakı bıçakları, bilyeleri, kapı arkasına dayalı gömme çelik oynama ve çiğdem sökme değnekleriyle, arka ceplerinde kocaman sümük silme mendilleri mutlaka olurmuş.

 

Yiyip içtiklerini video haline getirip Tiktok’da paylaşarak hava atmayı bilmezlermiş ama oynamaya gelirken getirdikleri elmaları arkadaşlarına dağıtmayı ya da ceplerine doldurdukları kırık bibikleri onların avuçlarına paylaştırmayı çok iyi bilirlermiş. Hamburger nedir, nasıl yenilir hiç tatmamışlar ama acıkıp da sokaktan annelerine bağırdıklarında ellerine tutuşturulan tereyağlı ya da pevredeli dürümü yarısından bölüp arkadaşıyla paylaşmayı çok iyi bilirlermiş.

 

Futbol topu alacak paraları yokmuş ama arastadaki ayakkabıcılar deri parçalarından top dışı dikmeyi iyi bilirlermiş. Onlar da bu yuvarlak şeyin içine lastikten yapılma top içini bisiklet pompasıyla şişirerek boş tarlanın iki ucuna taş koyarak yaptıkları kaleler arasında mahalle maçı yapmayı çok iyi bilirlermiş. İki mahalle arasındaki bu tür rekabet daha sonra “hoydura” dedikleri ve Allah’ın tepesini kapma savaşına dönüşür; attıkları taşlarla birbirlerinin kafasını yardıktan sonra ertesi gün yine bir araya gelip yaptıkları kavganın kritiğini yaparlarmış. 

 

Kitap alıp okuyacak paraları da yokmuş. Bu nedenle ellerindeki minicik harçlıklarını kasabanın parkında kiraya verilen Tommix, Teksas, Kinova, Redkit ve benzeri çizgi romanları babalarından ve bunları okumayı yasaklayan öğretmenlerinden gizli gizli okumakla değerlendirirlermiş.

 

Yoksul aile çocuklarıymış; ne babaları ne de diğer aile büyüklerinin şimdiki gibi günlük harçlık verme alışkanlığı yokmuş. Bu nedenle de onlar için dini bayramlar tam anlamıyla gerçek bayram olurmuş. Gruplar halinde mahalledeki bütün evlerin kapılarını çalar, ellerini öpüp harçlıklarını ya da şeker, leblebi gibi ikramlarını alır almaz diğer eve koştururlar, birbirlerine para verilen evleri tarif ederlermiş. Ve o günlerde mahalle mahalle dolaşan dört teker üzerinde giden seyyar marketten aldıkları mantar tabancası ile mantar patlatmak en büyük zevkleriymiş.

 

O dönemin çocukları, çocukluklarını bilgisayar ya da telefonda yüklü sanal oyunları oynayarak değil de; sokakta bunların gerçek sürümleri olan saklambaç, körebe, birdirbir, elim sende, bezirgân başı, tıp, vb. oyunları oynayarak birlikte oynama, oyunda rol alma, aldığı görevi yerine getirme, paylaşma gibi kişisel ve toplumsal özelliklerini geliştirirlermiş. Onların hiç hazır alınan oyuncakları olmamış, hepsini de kendileri yapmışlar. Ağaçlara salıncak kurmuşlar, ceplerinden çakı bıçaklarını çıkarıp höppü çıkarmışlar, düdük yapıp öttürmüşler. Böylece de el becerileri geliştiği için şimdiki çocuklar gibi hiçbir işi beceremeyen odun misali büyütülmemişler.

 

Şimdinin çocukları ise, seksek oynamayı değil ama okulların taban puanlarını çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri "Windows XP“; onlar ekrana, ekran da onlara bakıyor ve kısacası onlar içerde, koca bir hayat ise dışarıda akıp gidiyor.

 

Ve işin en acınası tarafı da, ağaçların kendilerine tırmanacak ya da salıncak kuracak çocuklarını bekliyor olması. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz ve ana-babanın göz önünden ayırmayıp güvenlik içinde büyüttüklerini sandıkları çocukları… Hiç kavga edip sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış tablo benzeri çocukları...

 

Ne acı değil mi..?

 

DÜŞÜNEN SÖZLER:

· Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük, her istediğini alıp, onu hayalsiz bırakmaktır. N. TARHAN

· Çocuk büyütmekle çocuk eğitmek arasındaki farkı, o çocuk insan içine çıktığında anlarsın. RUSSO

· Çocuk donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşerse izi kalır. H. JİNOTT

· Çocuklarınızı kuzu gibi büyütmeyiniz ki, ileride koyun gibi güdülmesinler. S. SİRAZİ

· Çocuktum. Anneme, “ağaca çıkacağım yardım et” dedim. “Kendin çık. Başkasının çıkardığı yerden inemezsin, düşersin” dedi. Bunu unutmadım. Ne kadar doğru olduğunu da büyüyünce anladım.

· Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı’dan ödünç aldınız. MOHAWK KABİLESİ

· Çocukların oyunu yalnızca bir oyun değil, onların en gerçek uğraşıdır. MONTAİGNE

Etiketler:

Çok Okunanlar